Yılın ilk karı düşüyor.
En azından benim gördüğüm ilk kar.
Çünkü son zamanlar gördüğüm şeyler çok kısıtlı. Duvarlar ve
onların sıkıcı rengi. Bir raf. Üzerinde eşyalar ve kitaplar olan. Hepsi de işe
yaramaz kitaplar… X dinine göre kızınızı nasıl yetiştirmelisiniz? El cevap,
Haşlanmış.
Tüm sistem benim hiçbir şey görmemem üzerine kurgulanmış
sanki. Sabahın karanlığında hala uykuda olduğundan emin beynim ve benim gibi
görünen binlerce sikko… Hepimiz aynı yere gidiyoruz ve hepimiz aynı şeyi
düşünüyor bile olabiliriz. Tüm günümüzü birkaç şeye bakarak geçiriyor, gün
battığında aynı yorgun zihinle aynı şeyi düşünerek eve dönüyoruz.
Gerçek bu ve şu kısacık ömrüm boyunca hiçbir zaman gerçekliğin peşinden koşmadım. Çünkü kafamı kaldırdığım an orada olduğundan her zaman emindim. Omzumun üzerine tünemiş iki melekten daha kesindi. Ağırlığını veriyor, belimi büküyor, Tanrı’nın biyolojik bir mucizesi olan gözleriyle bana bakıyordu. Öyle yazmak, günah filan ulvi dertleri yoktu misal. Tek işi benim canımı sıkmakmış gibi pis pis gülümsüyordu. Birinin ağzında kokuyor, birinin tenini örttüğü kumaşla bana çarpıyor, başkasına anlatırmış gibi kulağıma derdini fısıldıyordu.
Sürekli duyuyordum. Para sorunuydu, geçim sıkıntısıydı,
gelecek kaygısıydı, aptalca bir düğün telaşı, bitmek için başlamış sikik bir
ilişkinin ilk iki tarafıydı. Aileyi de işin işine katınca iş karışıyordu. Hep
karışır. Yeni boşanmıştı, yakını ölmüştü, salgında kaybetmişlerdi. Bunun gibi
binlerce zırva.
Dertlerini küçümsemiyorum ama kesin yargılardan ötürü hiçbir
zaman gerçeklikle işim olsun istemedim. Bir de devletle. Ama devlet sürekli
rakamlar açıklıyordu. Sürekli rakamlar. Ardışık sayılar.
(Bu gerçekliğin en büyük sorunu buydu. Herkes kafayı
sayılarla bozmuştu.)
Şu kadar para, bu kadar hasta, şuncacık azık… Ekonomi,
astronomi,
parite… Dünyada kaç insan olduğu. Misal insanların sayısı
büyük başlara ve böceklere nazaran azdı. Kişi başına bilmem kaç tane şey
düşüyordu. Şu an kaç kişi öldüğünü on saniye içinde görebilirdiniz. O geçen on
saniye içinde kaç kişi doğduğunu merak edip ona bakarken harcadığınız sürede…
Aman tanrım!
Kutsal İstatistik!
Daha da çoğalmalıydık. Karıncaları geçmeliydik. Hepimiz
birer seks makinesiydik. Ortalaması kaç santimdi bunun? Devlet sürekli
rakamları
gizliyordu! Rakamlar çarpıtılıyordu. Rakamlar açıklanıyordu.
Siktiğimin reel sayıları.
Yılın ilk karı düşüyor.
Şu an yağdığını görebiliyorum. Sıcaktayım ve götüm rahatta.
Gerçek kulağıma evsizleri fısıldıyor. Faturayı ödemediği
için çocuklarını ısıtamayan babanın kendini nereye assa eski evin lanet
duvarları kırılmaz diye düşündüğünü anımsatıyor. Boş durmuyor; düşümdeki adama
da kendini öldürerek ne kadar bencil bir orospu çocuğu olduğunu hatırlatacak.
Adam da garibim, gerçeği kabullenip yorganı kafasına çekecek. Çünkü yarın işe
gitmek zorunda.
Tüm sistem onun bir şey görmemesi için kurgulanmış.
Yarın gün ağarmadan uyanıp kendisi gibi görünen binlerce
sikkodan biri olan
bana metroda çarpacak. Küfrü basacağım. Öfkemden çekinip
bana içinden küfredeceğinden eminim. Yahut biraz taşaklıysa dayılanacak.
Hırlaşacağız. Bıçak çekerse kaçacağım. Benden iriyse içimden geçen küfürleri
kibar bir pardonun arkasına gizleyeceğim. O bilecek saydığımı. Hayır, sayı
saymadığımı o da bilecek. İstesem kafa göz dalarım ama dedim ya gerçekle işim
olmaz.
Gerçekten.
/212312
Palyaço Fanzin'in 24. sayısında yayımlanmıştır.
Link:
https://drive.google.com/file/d/1r6z9gEFPJDGmBAKBKjtSfYgbgncf7BbT/view?usp=drive_link
Yorumlar
Yorum Gönder