ZAP! (yarısı kapalı tek gözle yalan yanlış bir medya izlencesi)

 

Diş Hekimi suratına dört tane çivi çaktıktan, beynimde çekiç sesleri hissettikten sonra insanın pek bir şey yapası kalmıyor. Uykuya dalana dek uzanıp boş uzanmamış olmak için televizyonu açtım. 

1 tuşu. Açılış süreci filan.

Tarihi dizilerden biri. Diriliş Ahmet, Çömeliş Mehmet, Yuvarlanış Abuzer filan. Baktım da suratımın şişinden gözümün yarısı kapalı olduğu için tam göremedim. Kendi geçmişime yapacağım küçük bir yolculuktu. Kalitesiz olduğundan emindim ama yine de ne kaybederim ki diye düşündüm. Sahne başladı. Dönemin modasına uygun giyinmiş karakterler ormanlık bir yolda kol kola girmiş hu çekmeye başladılar. Beyaz kıyafetli orman ehli hu çekmeye devam ederken siyahlı yakışıklı karakter, gözlerinde o parıltıyla ormanın içinden ağır çekim yürüdü ve kanalı değiştirdim. Parende Şevket? Değilmiş.

Anladım ki devletin asli yayın organında esen arap rüzgarları, devletin organını bir o yana bir bu yana sallayıp duruyor. Ve anlıyorum ki, benim için günde beş çatlak gayından fazlası yorucuymuş.

Zap! ATV’de tırt zengin fakir dramı,

Zap! Kanal D’de, tırt mafya dramı

Zap! Star da tırt yöresel dram. Hızlı geçtiğim için ne olduklarına dair bi fikrim yok. Bunlar öyle senaryolar ki atıyorum mafya dizisini izlerken, zengin dramına ani bir geçiş yapsanız konu kaldığı yerden devam eder.

Zap! Sarışın yakışıklı oyuncu birini arabadan çıkartıp dövmeye başladı. Alt kültür dramı olmalı. Tüm sekans adamı dövdü. Öncesini de bilmediğim için merak ettim ve bu kadar uzun bir dayak sahnesinden sonra ne çıkacak diye beklemeye başladım. Tekmeler yumruklar ve gerçek bir dayakta asla kullanmayacağınız teknikler sonunda sahne değişti. Ne oldu biliyor musunuz? Metruk bir iç mekan sahnesiydi. Başrol önceki sahnede dövdüğü adamı bir sandalyeye bağlamıştı ve o şekilde dövüyordu. Başrolün yardakçıları da sırayla adamı dövdüler. Sonraki sahne ilk kez gördüğüm başka karakterler birbirlerini dövmeye başlayınca kanalı değiştirdim.

Suratımın yarısını kaplayan acı elimde nereden geldiğini bilmediğim bir viski şişesi oluşmasına sebep oldu. Sırada haber kanalları olduğunu bildiğim için oldukça büyük bir yudumla merkezi sinir sistemimi birazdan olacaklara hazırladım. Birkaç reklam sonra salya seline hazırdım. Şiş suratım kafamı yukarıda tutacak, sayısız dilden damla damla birikip ülkenin yarısını kaplayan bir sesle dönüşmüş olan salya selinde beni hayatta tutacak. Ağrı kesici ve antibiyotiğin üzerine çaktığım Viski ise zihnimi onlardan koruyacak.

Hazırım. Zap!

Siktir! Beyaz TV çıktı. Konuşan elemana baktım ve “Allah Allah.” dedim “The Walking Dead ne alaka lan?” Tavırlar, hareketler, bakışlarındaki uyuzluk seviyesi, ve babasından kalan kanlı serveti sonuna kadar hak ettiğini anlatan keskin bakışlarıyla Commonwealth Valisinin şımarık oğlu Sebastian Milton sanki dördüncü duvarı kırmış ve Beyaz TV den Türk hükümetine övgüler diziyordu. Şöyle bir detay var, Sivas'ın eski ismi Sebasteia doğal olarak Sebasteian da Sivas'lı oluyor. Neyse onun da gözlerinde sadece büyük resmi görenlerin taşıdığı bir parıltı vardı.

Viskinin buruk acılığını JELİBON emikleyerek geçiştirip kanalı değiştirdim. Zap!

Bu kez “acaba ekrana kaç tane kafa sığdırabiliriz?”  konusunun tartışıldığı bir program izliyorum. Gözlerinde sadece büyük resmi görenlerin taşıdığı parıltı yüzünden ekran ışığını kısmak istedim fakat tv ayarlarıyla oynamak için yeterince yaşlı değilim. “Beka meselesi.” Dedi biri. Karşı çıktığı şey iktidar karşıtlarının ülkeyi 15 20 yıl öncesine döndürmek istemesiydi. Fakat işin garip tarafı farkında olmadan ülkeyi 400 sene öncesine döndürmeyi savunuyordu. 1600 lerde yaşamalı hayatımızı 500 yılına göre şekillendirmeliydik. Yok dinozor devri! Ona göre Osmanlıyken güçlüydük. Bana göre, şimdi de ülkede oldukça çok Osman var ama o kadar güçlü değiliz. Bu ülke hiç Osman’sız kalmadı ki? Neyi savunuyorsun salak herif?

Zap!

Gözüm ekranın altındaki kırmızı yazıya takıldı ve istemsizce düşündüm; “Bir insan neden savcı sayar ki?” Bir an sonra beynim noktaları doldurdu ve ortada Savcıları Sayan biri olmadığını hızla anladım. Viski, çeneme açılan delikleri doldurup beynime hızlı bir akın gerçekleştirmiş olmalıydı. Devlet adına sanki devletmiş gibi ve devletten daha hararetli konuşan bir adamın tesbih çekmesini, birden ona kadar saymasını, yatmadan önce koyun saymasını bekleyemezsiniz. Onlar savcı sayar, polisleri sıraya dizip polislere kendileri sağbaştan saydırmak için oradadırlar. Bence saygın savcılar bu anlamsız sayma sayılma konuda ivedilikle bir şey yapmalılar. Biri beni durup dururken sevip saysa benim de hoşuma gidebilir.

Hep birlikte savcı sayalım! 1 savcı. 2 savcı. 3 savcı. 4 savcı. 5 savcı. 6 savcı. 7 savcı. 8 savcı. 9 savcı. 10 savcı.

Zap!

Tanrı’nın “Ol!” emriyle olduktan sonra başka hiçbir şeyi özgür iradesiyle yapmamış bir topaç kralın karşısında şen şakrak dönüyor. Soru sorulması emredilmiş ama emri yerine getirmek için de bir emir gelmesini bekliyor. Öyle korkuyor ki… Ya kekelersem? Ya prompter bozulursa?

O kadar korkuyor ki, bunun ardından göz yaşı gelir. 6 yaşını devirmiş tüm zeki canlılarda durum budur. Sinirden, basiretsizlikten, erişememekten ağlar. Çocuk, Golden Retriever yahut yandaş gazeteci, asla şaşmaz.

Harlem shake bu adamın yanında harmandalı. Sudan yeni çıkmış bir balık onun yanında suda ölmüş gibi hareketsiz.  O adam klitorise yaklaşan profesyönel bir dil, gazeteci şeklinde üretilmiş bir vibratör. Nasıl titriyor… Kanal şifreliye geçmeden, Zap!

TV 8 de gönüllüler kazandı. Açlık gerçekten her yerde iyi satıyor. Oysa Dominik’e gitmeye gerek yok, yüzünü birazcık doğuya dönsen, depremzedelerin açlığını rahatlıkla görebilirsin. Adaya değil ama hayatına veda edenlere üzülebilirsin. Ortada bir yarış olmadığı için mi bu kadar çabuk unutuldu? İyilikte yarışmak, bir adada bilinçsiz gençleri birbirine kırdırmaya benzemiyor. Bu oyunun gerçek kaybedenleri gönülsüzce kaderlerine katlanıyorlar. Neyse…

Zap, Belgesel kanalında 'kara şahin düştü' filmi yayınlanıyor? Bilmesek hayvan belgeseli sanacağız. Eğer bu bir belgeselse Diyanet TV'de küçük, kara bir şahinin düşüşüne ağlaşıyor olabilirler. 

Zap. Yine bir tartışma programı. Madem belgesel kanalında film var, ben de bu kısmı belgesel gibi anlatayım.

Medyanın sınırsız çayırlarında gözlerinde sadece büyük resmi görenlerin taşıdığı parıltıya sahip gazeteciler, karşı kabile insanlarının aralarında çıkan bir gerilim yüzünden yüzlerinde bir rahatlama gülümsemesi, yavşakça bir yayılışla koltuklarındalar. Çünkü orada çıkan her tartışma onların ekmeğine yağ sürüyor.

Bu tipler köşe başı ağır abilerinden evrildiler. Başlangıçta herhangi bir baltaya sap olmak için bile fazla budaklı bu ‘medya varlıkları’ bulundukları yerlere bırakılmış birer kütüklerden ibarettiler. Tüm gelişim süreçlerini yan yatarak geçirip, iktidarsızlıklarını algı ile kanıksatmaya çalışıp serpildiler. Şimdi ise sekssiz geçen gençliklerinin travmalarını siyasi düşünce tarzlarında sürdürüyorlar.

Sıkıldım. Zap!

Bu kez muhalefete iş yapan bir kanal. Hayatının çoğunu iyi bir insan olarak geçirmiş biri olarak iyi olacağım diye bu kadar saçmalanmaz diye düşünüyorum. Muhalefet adına ekrana çıkan parti sözcüleri sanki birer müşteri hizmetleri çalışanı gibi davranıyor. Hani şu aradığınızda hiçbir sorun hakkında hiçbir bilgi sahibi olmayan ve kısıtlı bilgisini paylaşmamakta ısrarcı metalik sesler gibi. Telefonu kapattığınızda ise sorununuz hala çözülmemiş ve eskisinden daha sinirli bir şekilde kalakalıyorsunuz.

Sahada da durum böyle. Sanki sadece orada mecburi bir gülümsemeyle durmak ve hattın diğer ucundaki sinirli salağı sessize alıp onun yaşlı kadınlarla ilgili sapıkça fantezilerini bir plastik parçasına hiddetle sayarken dinliyormuş gibi yapıyorlar. Yani halk bu benzetmede sinirli müşteri olmalı ama sanki her biri hindistanda bir inek gibi, acayip rahat görünüyor.

Zap! Lamadan önce anketimize katılmak ister misiniz? Bu arama sizin tarafınızdan bize yapılmıştır. Mersis numaranız….

Ve kapatma tuşu.

Hasılı;

Kendi sözcüklerin yoksa böyle oluyor. Beni asıl şaşırtan şey ülke insanlarının tümünün gün boyu konuşup tek kelime etmemeyi başaramaması. Bu gerçekten zor bir şey. Bu bir maymunun tuşlara random basarak Palyaço isimli bir fanzin yapması kadar da saçma.

Bunlar hep başkasının ağzıyla konuşmaktan, başkasının skiyle sevişmekten bunlar. Çünkü ortada ‘sen’ diye bir şey bırakmadınız.

Sen bir öbeksin. Bir bütünün aynı değerde değersiz bir parçası, sosyolojik bir terimsin. Sen bir rolsün. Dijital verilerden ibaretsin. Olduğunu sandığın şey değilsin misal. Mecburiyetlerin demir kazıklarına tutunmuş dış dünyayı izleyen bir hasret, bir özenme ünlemisin. 

Başkalarının hayatlarını yaşayanlar seni de kendilerinden görüyorlar ve kendilerinden bilip bağırna basıyorlar. Bilinçsiz bir öbeğin aynı derece bilinçsiz eşit bir parçası. Bir fanatik. Peki nesin sen?

Hadi kanalı değiştir ve biraz daha derine bak. O sadece büyük resmi görenlerin sahip olduğu parıltıyla ışıldayan gözlerinde göreceksin. O, efendisine en güzel şekilde hizmet eden kölenin itaat parıltısı. O içindeki avlanma umudunu yitirmiş kafesteki aslanın gözündeki parıltı. Hadi, ölü bir balığın gözlerine bak.

Seni göreceksin. Çünkü demin yazdım. Ortada ‘sen’ diye bir şey bırakmadınız.

 

/23310




Yorumlar