Sen başka bir zaman çizgisini
diğerlerinin aynı gibi yaşarken
ben balkondaydım.
Anlamadan geçen bir ömür gibi
haybeye koştum hep aksi bir yönde.
Ve sonra macera anlamını yitirdi
işleri yetiştirme telaşından.
Bir baktım balkondayım.
Bir yere gidesim yoktu.
Ne çöl güneşi
ne şehir pusu.
ne çocuk sesi
ne orman kokusu.
'İsterse cesedimi kazısınlar!'
diye bağırıyordu sallanan sandalyesinde
çiftesini okşayan içimdeki inatçı piç.
"Bir sürü dostumu
gömüp geldim buraya kadar."
Bak, geride bıraktığımız bu yol ceset dolu.
Toprağın üstünde gömülü ölüler...
toprağın altındaki ölüler
denizde yüzen ölüler.
yanımdan geçip giden, sadece bir kez gördüğüm,
evlerinde, sokakta, uzaktaki ölüler...
hepsi de kaşınan bir köpek gibi sallantılı,
ölümle devinen dünyanın
etiyle beslenen birer asalak gibi dökülüp gittiler.
ben de başkalarının yanından geçtim.
beni de sadece bir kez gördüler.
çünkü sen alternatif bir zaman çizgisini
bir mucize yerine sıradan bir şey gibi
yaşayıp ölürken ben buradaydım.
balkonda,
kendimi göğün altına kilitlemiş
o bildik boşluğu teneffüs ediyordum.
Zihnimdeki arapsaçı artık lepiska,
ne düğümler çözdüm anlatsam inanmazsın.
düşündüm tüm gidişleri ve geride kalışları.
Yine de hiçbiri Red-Kit'in gidişi kadar
acıklı gelmedi bana.
Benimse hiç gidesim yoktu.
İçimde yok olmaya direnen tarih öncesi bir yapı,
on bin yıl aynı yerde kalma isteği.
zamana direndim
ama duvarlarımda
tanımadığım iki salağın ismini taşıyorum.
/22616
Yorumlar
Yorum Gönder